Serinin ilk filmi 2003 yılında hayatımıza girdi. İlk filmini
Johnny Depp için izlemiştim, ve hiç pişman olmadım. Bir insan aynı filmi
maksimum ne kadar izleyebilirse o kadar izledim diyebilirim. Başından sonuna
kadar sürükleyiciliğiyle insan şaşkına dönüyor. Hele ki Johnny Depp, Jack
Sparrow karakteriyle kendine hayran bırakıyor. (Pardon Kaptan Jack Sparrow :)).
Filmin konusuna gelecek olursak, Kaptan Jack Sparrow'un gözbebeği olan gemisini
düşmanı olan Kaptan Barbossa çalar. Jack ise gemisini geri almak ister. Bu süre
içerisinde Kaptan Barbossa Port Royal kasabasına saldırır ve belediye
başkanının biricik kızı Elizabeth'i kaçırır. Jack'in aklında çanlar çalar ve
hemen bu durumdan faydalanarak Siyah İnci'sine kavuşmak için plan yapar. Planı
ise Elizabeth'in çocukluk arkadaşı, aynı zamanda Elizabeth'e platonik olarak
aşık olan Will Turner'ı Elizabeth'i kurtarma adı altında ikna etmektir. (Bu
arada Will ve Jack'in karşılaşma sahnesine bayılıyorum.) Böylece ikili birlikte
Barbossa'nın peşine düşer. Ancak Will Turner peşine düştüğü adam ve o adamın
mürettebatı hakkında Jack tarafından bilgilendirilmemiştir. (Kaptan
Barbossa'yla mürettebatı lanetli bir hazineyi bulur, harcar ve günlerini gün
ederler ama sonsuza dek ölümsüzlükle lanetlenirler.) Konusundan da kısaca bahsettiğimize
göre karakterlere geçebiliriz.
Kaptan Jack Sparrow (Johnny Depp): Herşeyi kendi tarafından
düşünse de insanların damarına basıp kendi tarafına çekebilen tabiri caizse bu adamda
şeytan tüyü var diyebileceğimiz bir karakter. Herkese bir borcu olsa da
insanları nasıl kullanması gerektiğini, nasıl ikna etmesi gerektiğini çok iyi
biliyor. Şen şakrak halleri, eğlenceli tavırları, espri anlayışıyla sizi
heyecanladırır. Film boyunca adam akıllı onu seven bir insan göremeyebilirsiniz
ancak işini de çok iyi bildiği için ondan kimse vazgeçemez. Johnny Depp'in canlandırdığı en
sevdiğim karakter diyebilirim. El hareketleri bile ayrı bir şekilde kendine
has. En büyük takıntısı ise kendisine hitap edilirken başta kaptan denilmesi.
Denmediği taktirde nasıl bi durum içinde olursa olsun "Kaptan!! Kaptan Jack Sparrow olacaktı" diye düzeltmeden geçmiyor. Ayrıca Siyah İncinin
peşine düşmek için kendi mürettebatını oluşturduğu sahne de ayrı bi komik,
neredeyse herkese bir borcu var. Çok sevdiğim sahnelerinden birisi ise Will'i
bir korsana dönüştüğünü anlattığı sahneydi. Replikle ifade edecek olursak:
Jack: "Biliyor musun? Korsanlar hakkında bu kadar
umutsuz düşüncesi olan biri için korsan olma yolunda iyi ilerliyorsun.
Hapishaneden adam kaçırdın, filoya ait bir gemiye el koydun, bir grup korsanla
Tortuga'dan denize açıldın.. Ve tamamen hazine takıntılısın."
Will: Doğru değil, hazine takıntılı değilim. (Korsan
olduğunu kabul ediyorsun yani öyle mi Will?)
Jack: "Her hazine altın ve gümüşten ibaret değildir
dostum." (Hazine=Elizabeth)
Bunları çoğaltabilirim, filmi baştan sonra Jack açısından da
yazabilirim ama daha fazla uzatmayalım ve burda Kaptan Jack'i bitirelim.
Will Turner (Orlando Bloom): Tam bir saf aşık. Körü körüne
Elizabeth'in peşinden gidecek kadar çok seviyor. Bu arada gerçekten körü
körüne, nelerle karşılaşacak haberi yok. Jack'in çıkarlarından da habersiz, her
dediğini yapıyor. Tabi ilerde bunları anlamayacak demiyorum ama onun tek derdi
aşkını kurtarmak. Ayrıca karakterimiz oldukça cesur.
Elizabeth Swann (Keira Knightley) : Soylu bir aileden gelen
Elizabeth kaçırıldığında neye uğradığını şaşırıyor. Başlarda biraz korkup sakin
kalamasa da hem filmin sonlarına doğru hemde serinin diğer filmlerinde iyice
cesur ve erkeksi bir hal alıyor diyebiliriz. Ayrıca o da Jack'le ilk tanıştığında
her dediğine inanıp onu çok seviyor hatta mürettebatı bile Jack'i geride
bırakabileceklen Elizabeth bırakmıyor.
Kaptan Barbossa (Geoffrey Rush): Oyunculuğuna gerçekten
hayran olduğum bir aktördür. Kaptan Jack Sparrow'la her ne kadar düşman olsa da
didişmelerini izlemek inanılmaz zevkli, birbirleriyle uğraşmaları laf sokmaları
çok zekice. Bu arada şunu düşünebilirsiniz. Bu adam işsiz mi neden Elizabeth'i
kaçırdı? Çünkü üstündeki ölümsüzlük lanetini kaldırmak istiyor. Ne alaka
derseniz de izleyin, görün derim. Çok güldüğüm sahnelerinden birisi ise Jack'le
savaştıkları sahnede karşılaşmaları sırasında Jack diye seslenir, Jack de
efendim diye cevap verir. Barbossa ise sana demedim der. (Maymununun adı Jack
:) ilahi Barbossa)
Kaptan Barbossa’nın mürettebatından olan iki korsan, Ragetti
ve Pintel’den de bahsetmeden olmaz. Film boyu saçma salak hareketler yapan
ikili. İnsanı gülmekten çatlatıyorlar. Mürettebatla hiçbir bağları yok
diyebilirim, niye korsan olduklarını dahi anlamıyor insan. Ama yine de iyiki
varlar. Söylemeden geçmek istemiyorum, Ragetti'nin bir gözü takma. Sürekli en
olmadık zamanlarda yerinden çıkıp yuvarlanıyor. Ragetti ve Pintel ise savaş
ortasında dahi o gözü yakalamaya çalışıyor. Ortam kıyamet olmuş onlar hala göz
peşinde :)
Daha fazla anlatmaya kalkışırsam size filmi baştan sona
anlatabilirim, hiç gerek yok o topa girmeyelim. Çok hoşuma giden birkaç replikle
yazımı noktalamak istiyorum;
Mahkum: Siyah inci mi? Hakkında hikayeler duydum. Neredeyse on senedir
gemilere ve şehirlere saldırırmış, geride hiç bir zaman canlı bırakmazmış.
Jack: Canlı bırakmaz mıymış? O zaman o hikayeler nereden geliyor, merak ettim? (mürettebat ölümsüz yahu sen ne diyorsun mahkum.)
Jack: Canlı bırakmaz mıymış? O zaman o hikayeler nereden geliyor, merak ettim? (mürettebat ölümsüz yahu sen ne diyorsun mahkum.)
Jack muhafızlar tarafından yakalanmak üzereyken: “Bugünü
Jack Sparrow'u neredeyse yakaladığınız gün olarak anın!”
Jack: “Pusula kuzeyi göstermiyor. Neyse ki kuzeye
gitmiyoruz.”
Son olarak jack: “Dürüst değilim. Dürüst olmayan birinin
dürüst olmayacağına güvenebilirsin”
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder