15 Kasım 2016

Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl (Karayip Korsanları: Siyah İnci'nin Laneti)




     Serinin ilk filmi 2003 yılında hayatımıza girdi. İlk filmini Johnny Depp için izlemiştim, ve hiç pişman olmadım. Bir insan aynı filmi maksimum ne kadar izleyebilirse o kadar izledim diyebilirim. Başından sonuna kadar sürükleyiciliğiyle insan şaşkına dönüyor. Hele ki Johnny Depp, Jack Sparrow karakteriyle kendine hayran bırakıyor. (Pardon Kaptan Jack Sparrow :)).
     Filmin konusuna gelecek olursak, Kaptan Jack Sparrow'un gözbebeği olan gemisini düşmanı olan Kaptan Barbossa çalar. Jack ise gemisini geri almak ister. Bu süre içerisinde Kaptan Barbossa Port Royal kasabasına saldırır ve belediye başkanının biricik kızı Elizabeth'i kaçırır. Jack'in aklında çanlar çalar ve hemen bu durumdan faydalanarak Siyah İnci'sine kavuşmak için plan yapar. Planı ise Elizabeth'in çocukluk arkadaşı, aynı zamanda Elizabeth'e platonik olarak aşık olan Will Turner'ı Elizabeth'i kurtarma adı altında ikna etmektir. (Bu arada Will ve Jack'in karşılaşma sahnesine bayılıyorum.) Böylece ikili birlikte Barbossa'nın peşine düşer. Ancak Will Turner peşine düştüğü adam ve o adamın mürettebatı hakkında Jack tarafından bilgilendirilmemiştir. (Kaptan Barbossa'yla mürettebatı lanetli bir hazineyi bulur, harcar ve günlerini gün ederler ama sonsuza dek ölümsüzlükle lanetlenirler.) Konusundan da kısaca bahsettiğimize göre karakterlere geçebiliriz.




Kaptan Jack Sparrow (Johnny Depp): Herşeyi kendi tarafından düşünse de insanların damarına basıp kendi tarafına çekebilen tabiri caizse bu adamda şeytan tüyü var diyebileceğimiz bir karakter. Herkese bir borcu olsa da insanları nasıl kullanması gerektiğini, nasıl ikna etmesi gerektiğini çok iyi biliyor. Şen şakrak halleri, eğlenceli tavırları, espri anlayışıyla sizi heyecanladırır. Film boyunca adam akıllı onu seven bir insan göremeyebilirsiniz ancak işini de çok iyi bildiği için ondan kimse vazgeçemez. Johnny Depp'in canlandırdığı en sevdiğim karakter diyebilirim. El hareketleri bile ayrı bir şekilde kendine has. En büyük takıntısı ise kendisine hitap edilirken başta kaptan denilmesi. Denmediği taktirde nasıl bi durum içinde olursa olsun "Kaptan!! Kaptan Jack Sparrow olacaktı" diye düzeltmeden geçmiyor. Ayrıca Siyah İncinin peşine düşmek için kendi mürettebatını oluşturduğu sahne de ayrı bi komik, neredeyse herkese bir borcu var. Çok sevdiğim sahnelerinden birisi ise Will'i bir korsana dönüştüğünü anlattığı sahneydi. Replikle ifade edecek olursak:
Jack: "Biliyor musun? Korsanlar hakkında bu kadar umutsuz düşüncesi olan biri için korsan olma yolunda iyi ilerliyorsun. Hapishaneden adam kaçırdın, filoya ait bir gemiye el koydun, bir grup korsanla Tortuga'dan denize açıldın.. Ve tamamen hazine takıntılısın."
Will: Doğru değil, hazine takıntılı değilim. (Korsan olduğunu kabul ediyorsun yani öyle mi Will?)
Jack: "Her hazine altın ve gümüşten ibaret değildir dostum." (Hazine=Elizabeth)
Bunları çoğaltabilirim, filmi baştan sonra Jack açısından da yazabilirim ama daha fazla uzatmayalım ve burda Kaptan Jack'i bitirelim.




Will Turner (Orlando Bloom): Tam bir saf aşık. Körü körüne Elizabeth'in peşinden gidecek kadar çok seviyor. Bu arada gerçekten körü körüne, nelerle karşılaşacak haberi yok. Jack'in çıkarlarından da habersiz, her dediğini yapıyor. Tabi ilerde bunları anlamayacak demiyorum ama onun tek derdi aşkını kurtarmak. Ayrıca karakterimiz oldukça cesur.








Elizabeth Swann (Keira Knightley) : Soylu bir aileden gelen Elizabeth kaçırıldığında neye uğradığını şaşırıyor. Başlarda biraz korkup sakin kalamasa da hem filmin sonlarına doğru hemde serinin diğer filmlerinde iyice cesur ve erkeksi bir hal alıyor diyebiliriz. Ayrıca o da Jack'le ilk tanıştığında her dediğine inanıp onu çok seviyor hatta mürettebatı bile Jack'i geride bırakabileceklen Elizabeth bırakmıyor.











 Kaptan Barbossa (Geoffrey Rush): Oyunculuğuna gerçekten hayran olduğum bir aktördür. Kaptan Jack Sparrow'la her ne kadar düşman olsa da didişmelerini izlemek inanılmaz zevkli, birbirleriyle uğraşmaları laf sokmaları çok zekice. Bu arada şunu düşünebilirsiniz. Bu adam işsiz mi neden Elizabeth'i kaçırdı? Çünkü üstündeki ölümsüzlük lanetini kaldırmak istiyor. Ne alaka derseniz de izleyin, görün derim. Çok güldüğüm sahnelerinden birisi ise Jack'le savaştıkları sahnede karşılaşmaları sırasında Jack diye seslenir, Jack de efendim diye cevap verir. Barbossa ise sana demedim der. (Maymununun adı Jack :) ilahi Barbossa)






Kaptan Barbossa’nın mürettebatından olan iki korsan, Ragetti ve Pintel’den de bahsetmeden olmaz. Film boyu saçma salak hareketler yapan ikili. İnsanı gülmekten çatlatıyorlar. Mürettebatla hiçbir bağları yok diyebilirim, niye korsan olduklarını dahi anlamıyor insan. Ama yine de iyiki varlar. Söylemeden geçmek istemiyorum, Ragetti'nin bir gözü takma. Sürekli en olmadık zamanlarda yerinden çıkıp yuvarlanıyor. Ragetti ve Pintel ise savaş ortasında dahi o gözü yakalamaya çalışıyor. Ortam kıyamet olmuş onlar hala göz peşinde :)
Daha fazla anlatmaya kalkışırsam size filmi baştan sona anlatabilirim, hiç gerek yok o topa girmeyelim. Çok hoşuma giden birkaç replikle yazımı noktalamak istiyorum;



Mahkum: Siyah inci mi? Hakkında hikayeler duydum. Neredeyse on senedir gemilere ve şehirlere saldırırmış, geride hiç bir zaman canlı bırakmazmış.
Jack: Canlı bırakmaz mıymış? O zaman o hikayeler nereden geliyor, merak ettim? (mürettebat ölümsüz yahu sen ne diyorsun mahkum.
)


Jack muhafızlar tarafından yakalanmak üzereyken: “Bugünü Jack Sparrow'u neredeyse yakaladığınız gün olarak anın!”


Jack: “Pusula kuzeyi göstermiyor. Neyse ki kuzeye gitmiyoruz.”
Son olarak jack: “Dürüst değilim. Dürüst olmayan birinin dürüst olmayacağına güvenebilirsin”


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder